Yazılar

6 Şubat 2016 Cumartesi

"Bizim Çocuklar"


"Miş gibi davranma" diye bir trendi keşfetmenin hemen akabinde bu trendin daha 20li 30lu yaş grubunda, yakın ilişkide bulunduğumdan ötürü akrabalarıma özgü olduğu yanılgısından çevremi, sosyal medyayı biraz daha dikkatle gözlemleyerek çıktım şükür ki.

Uğur Meleke'nin sözü mü bilmiyorum ama sıklıkla kullandığı "duruşunu tarif etme sadece dur" çok sevdiğim ve özellikle bizim yöre için çok yerinde bir ifade biçimi.

Yörede bu trende yenilmiş 'bir kısım neslin' bu davranış problemi bir üst neslin yani ebeveynlerin yöre insanına özgü yaratıcılığını Marmara ve diğerleri politikasından ötürü ifade edememenin verdiği kini çocuklarına kusmalarıyla alakalı olabilir mi bilmiyorum ama göz ardı edilemeyecek bir gerçek de ortada.

Sürekli "başkalarını" emsal göstererek kendi çocuğunu hor görme sıklıkla rastladığımız bir ebeveyn tutumu.

Acaba bunun çocuklardaki yansıması sadece "miş gibi davranma"yla sınırlı olmayabilir mi?

En içgüdüsel acısını bile ifade etmekte güçlük çeken, kendisini bir türlü kabul ettiremediği bir babayı rol model alan çocuğun elbette davranışlarının kendine özgü olmasını bekleyemeyeceğimiz gibi hobi olarak ilgilendiği bir sporda kendi yöresinden çıkan oyuncuyu kabullenmeye tüm cephaneleriyle direnmesini anlamalıyız belki de.

Trabzonspor kendi yeteneğini, komşunun çocuğuna özendirilirken "hamsi, saat 12 vb" sıfatlarıyla aşağıladığını sanan "komşu" rakiplerin ekmeğine yağ sürercesine harcıyor.

Sadece harcanan yetenek değil; kendi yeteneklerine burun kıvırmanın maliyeti ağır.
400-600 Milyon TL civarında borç.

İronik olan borç ile başarı ivmesi arasındaki ters orantı değil sadece.

Mevkilerine onlarca transfer yapılmasına ve üstüne sosyal medyada oyuncu ökkeşleştirme trendinden nemalanan kitleye rağmen bizim çocuklar orada.

İsteseniz de istemesiniz de bizim çocuklar orada olacak; olmak zorunda. Bir Arap şeyhi, ya da Çin sponsporu olana kadar ki o zaman da Trabzonspor Trabzonspor olmayacak.

Trabzonspor orada olmadığınız için ağzıyla kuş tutsa da beğenmediğiniz yazarıyla, antrenörüyle, futbolcusuyla "bizim çocukların"* takımı..

Burun kıvıran süksesporlular için İstanbul'da 3 alternatif var.

Bir düşünün derim.

(*Tüm cephanesiyle direnecek arkadaşlara bir not: Bizim çocuklardan kast ettiğim Trabzonlular değil; Trabzonspor'un anlamını bilen, bütçesine uygun, canını dişen takan personel ki Trabzonspor tarihinin başarılı kadrolarına baktığımızda bolca örnekleri var; ne ilginç ki o bayılınan "meşhur" oyunculardan tek bir örnek hatırlayamadım. Bu da bana dert olsun:)

19 Eylül 2013 Perşembe

Santrafor Lobisi


2010-11 sezonu efsane kadrosu zamanı bile takımın santrafor ihtiyacı olduğuyla ilgili kamuoyu yapabilen transfer lobisi(!), her yıl rutine dönüşen uygulamasını bu yıl da ortaya koydu.

Öncelikle 2010-11 Hücum hattını hatırlayalım : Burak, Umut, Jaja, Teofilo (Brozek) . Engin Baytar, Alanzinho ve Yattara’nın da ofansa dönük oyuncular olduğunu hesaba katan biri santrafora ihtiyacımız olmadığını söylese futbol bilgisi rencide edilecek şekilde eleştirilebilirdi…

Oysa Colman ve Selçuk ortasaha merkezinin alternatifi yoktu ve santrafor lobisi(!) bu zaafı görmemizi engelliyordu.

Aynı filmi bu yılda izliyoruz.

Kadromuz elbette 2010-11 kadrosu kadar oturmuş değil ancak P.Henrique’yle Umut Bulut,Malouda/Adrian’la Jaja,Teofilo’yla Janko, O zamanki Burak Yılmaz ile Emre Güral/Batuhan kıyaslandığında çokta ütopik düşünmüş olmayız sanki..

Şu an forvete örneğin Falcao standardında bir golcü alabilsek sizce oyun kalitemiz ne kadar değişebilir? Top bizdeyken şu anki mevcut oyunumuzu ne kadar hızlandırabilir ; top rakipteyken ne kadar önde ve bilinçli basmamızı sağlayabilir tek başına?

Her ne kadar Karabük maçında enfes bir asist yapsa da Colman’ın o zamanki oyun disiplininden eser kalmadığıı aşikar. Selçuk zaten yok. Şenol Hoca’nın neden ısrarla Alper Potuk’u istediğini şimdi daha net anlayabiliyor muyuz acaba?

Aykut ve Zokora ikilisi Yusuf hariç öndeki 4’lü tarafından destek görmediğinde ortasahayı rakip ceza sahası ile kendi ceza sahamız arasında forse edebilecek tipte oyuncular değil.

Keza bunun dışında özellikle Zokora olmak üzere devamlılıklarında ciddi sıkıntılar var. Dolayısıyla sağ ve sol beklerimizin de ideal bekler olmadığını varsayarsak ; kapanan savunmaya karşı öndeki dörtllü çaresiz kalıyor ve bu şablonda kalmaya devam edecek. Öte yandan rakip hızlı ve çok adamla hücum yaparken rakibi 9 kişi yerine 6-7 kişi karşılayacağımız için savunmanın hata oranı yükselecek.
Başka bir deyişle kaderimizi rakip oyuncuların yeteneğine teslim edeceğiz.

Karabük maçında, fark yaratan ve oyunu ateşleyen tek bir isim vardı... O da genç olduğundan dolayı olsa gerek bir türlü güvenilemeyen hatta hazırlık kampında sol bek bile denenen Yusuf Erdoğan… Özgüven,oyun zekası,çabukluk,top tekniği ,topu saklama becerisi vs vs vs…

Arsinspor’a yetiştirme parası vermemek için 1461’den kiralandığı söylenen bu oyuncu, Trabzonspor ve belki de Türk Futbol tarihinin en önemli yıldızlarından biri olabilmesi için her türlü meziyete sahip… Sadece çalışmaya devam etmesi bu seviyeye ulaşması için yeterli…

Özetle; Soner ,Colman ya da Abdulkadir’den birinin hatta mümkünse ikisinin oynaması oyun vizyonumuza daha pozitif katkı sağlayabileceği gibi öndeki oyuncuların performansını arttıracaktır diye düşünüyorum…

Elbette Mustafa Reşit Akçay hocamız kadar bu oyuncuların antreman başka bir deyişle iş disiplinini bilemeyiz…

Gördüklerimiz ve geçmişten tecrübe ettiğimize göre bildiğimiz bir gerçek var ise; Trabzonspor’un özellikle bu yıl hiç bir açıdan doğru yolda olmadığı ve sorunların 3 yıldır yanlış tespit edildiği…

Herkese iyi haftalar…

Gölge Etme Başka İhsan İstemeyiz Sayın Başkan

Geçenlerde ailemin evinde uzun zamandır aklımdan çıkan, çocukluk zamanlarında bizzat hazırladığım Trabzonspor dergilerine ulaştım..

1989 yılından itibaren Trabzonspor’a ve futbola duyduğum tutku amatörce gazete küpürleri,kendi el yazım/ çizimlerle süslemeye çalıştığım dergileri hazırlamama vesile olmuştu.Ta ki 1996 Mayıs ayına kadar.

Herhalde şampiyonluk kutlaması yaşayamayan en yaşlı nesilden sayılırım.84-85 sezonunun önemini kavrayamayacak kadar küçüktüm.

1996 Mayıs ayında o sezonun önemini kavrayacak yaştaydım. Vanspor’un Avni Aker’deki tarihi(!) mücadelesini ve son maçta hem de kendi evindeki rehaveti(!)ni kavrayacak kadar ilgiliydim futbol dünyasıyla…

Teknolojinin savcılara 2011 de olduğu kadar imkan vermediği yıllardı…
Nitekim ve elbette bunun farkında olan,sargı bantlarından bile gözler önünde nemalanacak hatta gurur(!)la itiraf edecek kulüp yöneticileri de mevcut(tu)...

Bir çok Trabzonsporlu gibi küstük futbola…Hatta kulübün haklarını siyasete karşı savunamadığını söyleyip istifa etme cesaretini gösteren yürekli bir başkan,Özkan Sümer’le birlikte heyecanlanabildik tekrar futbola…

Futboldan soğutan Van ya da Şampiyonluğun kaçması değildi..

1989-96 yılları arasında biriken hayal kırıklıklarının birikmişliğinin zirvesine gelmiştik..

Cumhuriyet tarihinde belki de siyasetin havasının en kirli olduğu bir dönemde,nefes alabileceğimizi düşündüğümüz futbolun,siyasete meze olduğunu anlamamızın tahribat yarattığı çocukluk hayallerimizle birlikte,masumiyetimizi de yanında götürmesine izin veremezdik.

Trabzonspor Başkanı Sayın İbrahim Hacıosmanoğlu;

1989’dan 2013’e olan süreci anlamaya çalıştığınız gün iktidar partisinin(ya da herhangi bir partinin) mitinglerine bir Trabzonspor Başkanı olarak katılmanın ne kadar büyük bir tahribat yol açtığını siz de anlayabilirsiniz.

Yıllardır hakkımızı siyaset destekli gasp eden endüstriyelleşmiş futbolun kirli tezgahını ilk defa ortaya çıkarabilen Adalet,siyasete kulüp başkanı sıfatıyla gösterilen lüzumsuz yaranma ile tecelli etmez.

Başbakanın Fenerbahçe camiasının “cemaat” stratejisinden evhamlanarak, camianın oy potansiyelini adaletin önünde gördüğü yeterince anlaşılamadı mı atadığı TFF ve sahaya yansımayan şikesiyle?

Yani siyaset senden hep aldı…20 milyon taraftarın ve finansal/endüstriyel cazibe merkezi şehrin olmadıkça da hep alacak…Sen ise savaşacaksın hakkın için..Senin yani Trabzonspor’un ruhu işte tam olarak budur!

Siz, akrabalarınızın baş örtüsü adaleti için destek verdiğiniz ancak futbolda adaletin önünde duran Müslüman iktidar partisinin liderine atkı takıp sevimli gözükmeye çalışırken, Hristiyan(!) İsviçre’deki bağımsız futbol mahkemeleri adaleti tescil etmekle meşgul idi. Nitekim tescil ettiler de…

Bizim mücadelemiz kupa ya da şampiyonluk mücadelesi değil sayın Başkan… Bizim mücadelemiz müzedeki kupa sayısından çok onların masumiyeti ve az ama öz anlamı…

2010-11 Şampiyonluğumuz,her şeyden önce Trabzonsporumuz mitinglere meze, iftira arayan ağızlara sakız olsun diye başkan seçilmediniz..

Sizden beklenen bir önceki yönetimin eksik de olsa yaptıklarının üstüne katarak tüm mercilerde yasal haklarımızın aranmasıydı..

Beklentilerimizi artık minimize ettik;endişe ile izliyoruz..Yani gölge etme başka ihsan istemeyiz…